Son yıllarda artan diyabet hasta sayısına dikkat çeken ve diyabet hastalarının diyabetik ayak rahatsızlığı geçirme olasılığına değinen Özel Fuar Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Sait Atalay, 6 yıl önce oluşturdukları Diyabetik Ayak Kliniği’nde uyguladıkları tedaviler ve temel hedefleri hakkında bilgiler verdi.

“6 YIL ÖNCE DİYABETİK AYAK KLİNİĞİ OLUŞTURDUK”

Özel Fuar Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Sait Atalay; “Dünyada ve Türkiye’de diyabetik ayak tedavisiyle uğraşan çok az bölüm var. İnterdisipliner anlamda birçok disiplini gerektiren bir alan olarak tanımlanmış ama hiç kimse bu işi üstlenmek istemiyor. Nedeni ise diyabet insanları içten kemiren ileri derecede hırpalayan bir hastalık grubu dolayısıyla diyabetli hastaların problemi birden çok ve hiç kimse bu bütün problemlerin altına girmek istemiyor. Birden fazla diyabetli insan olunca da koordinasyon sorunu ortaya çıkıyor. Biz Özel Fuar Hastanesi’nde yaklaşık 6 yıldır Diyabetik Ayak Kliniği oluşturduk. Hastaların sorununu ben üstleniyorum ama her şeyi ben yapmıyorum. Gözü ile ilgili olarak mutlaka Göz Hekimi arkadaşlarımızdan yardım alıyoruz. Diyabet regülasyonu ile ilgili Dahiliye Uzmanı arkadaşlarımızdan yardım alıyoruz. Enfeksiyonu ile ilgili sorunlarından Enfeksiyon Uzmanı arkadaşlarımızdan yardım alıyoruz. Hastanın sorumluluğunu üstlendiğim için adeta onun bedende rahatsızlığının giderilmesi noktasında koordinatörlük görevini üstleniyorum” dedi. 

“BASİT VE UCUZ KESİM KARARLARI VERİLİYOR”

Kalp ve Damar Cerrahi Uzmanı Dr. Ömer Sait Atalay; “Diyabet açıklanamayan nedenlerden dolayı son yıllarda adeta bir salgın hastalık gibi oldu ve hızla da sayı artıyor. Kontrolsüz diyabet de birçok komplikasyonun ortasına düşürüyor hastaları. Bizim uğraştığımız Diyabetik Ayak yarası da belki istatistiksel olarak düşük ama kimse ilgilenmediği için ve bize Türkiye’nin birçok yerinden hastalar geldiği için bizim görme sıklığımız genel popülasyonun üzerinde. Bize gelen hastaların birçoğu için ucuz, basit kesim kararları alınmış hekimler tarafından. Biz öncelikle hastaya ayağı ile ilgili uğraşacağımızı söylüyoruz. Genelde de minimum hasarla bu hastalarımızın ayaklarını kurtarıyoruz. Burada asıl olan öncelikle hastanın şekerinin düzenlenmesi, psikolojisinin toparlanması, yara bakımındaki prensiplerin uygulanması, ekstra var olan problemler varsa ki bunlara örnek verecek olursak bu tür hastaların yüzde 75 ila 80’i damar hastasıdır. Kroner damarlarının tetkiki ve gerekli müdahale yapılması gerekiyor ise müdahalenin geciktirilmeden yapılması temel önceliğimizdir. Yatan hastalarımızın yüzde 25’i kroner bay-pass ameliyatına giden hastalardır. Kalp damarları tıkalı ama olayın farkında olmayan hastalardır. Diyabetli hastalarda ağrı eşiği yükseliyor ve hastalar ağrıyı kolay kolay hissedemiyor. Yapılan tetkiklerde sorunlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle diyabetik ayak yaralarına mikrobiyolojik olarak yaklaşıyoruz uygun antibiyotik, yara temizliği yapıyoruz. Kliniğimizde bu uygulamaların yanı sıra ozon tedavisi uyguluyoruz” ifadelerini kullandı. 

“OZON TEDAVİSİ HAYAT KURTARICI OLABİLİYOR”

Diyabetik Ayak tedavisinde kullanılan ozon tedavisi hakkında da bilgiler veren Dr. Atalay; “Ozon tedavisi bu tür hastalarda gerçekten hayat kurtarıcı olabiliyor. Gerek mikrobiyolojik süreçte lokal uygulanması gerek bağışıklık sisteminin sistemik olarak desteklenmesi amacıyla ozon tedavisi uyguluyoruz. Hastada damar lezyonları var ise gerek cerrahi bacak bayy-passları, gerekse balon anjiyoplasti dediğimiz yöntemlerle damarlanmayı artırıyoruz. Bacak kaybından ziyade bu kadar yoğun yaklaştığınızda bizim başarı kriterimiz doku kaybını minimum düzeyde tutmaktır. Kangren olmuş, siyahlaşmış, ölmüş bir dokuya tabii yapılabilecek çok fazla bir şey yok. Alışılagelmiş konseptin ötesinde sorunsuz bir şekilde uzvu bir yerinden kesmektense hastanın yürüyebilir kalmasını sağlamak temel hedefimiz. Deforme bir ayak çıkabilir veya parmaklarını kaybetmiştir ama yürüme kabiliyeti var ise en az zararla hastayı kurtarmak öncelik olmalıdır aksi halde yürüyen hastanın yaşam tarzı kesilme sonrasında değişebilir. Dünyada bu hastalığın tedavisi ekonomik olarak değerlendiriliyor ancak bir insanın uzuv kaybının bir ekonomik getirisi yoktur. Uzvunu kaybeden insanın çevresine, topluma, sosyal güvenliğe verdiği kayıp göz ardı edilebiliyor ama bu çok önemli bir kayıptır. Engelli insanın yaşam biçimi aslında toplumsal bir ekonomi kaybıdır” diye konuştu.