Bu dönemde kadın olmak ekonomik sorumluluklar, iş stresi, çocukların eğitimi, sağlığı, bakımı ve beslenmesi…
Evin düzeni ve temizliği, yemeği, kısaca ailenin birliği beraberliği ve en iyi şekilde hayat sürdürebilmeleri için her şeyin en iyisini düşünmek ve yapmak bir nevi.
Bu devirde kadın olmak, bir sürü role bürünmek omuzuna bir dolu yük yüklemek aslında. Dünyanın her yerinde kadın: Anne, eş, evlat ve çalışan olarak bir sürü sorumluluk ve ağır yükle boğuşuyor.
*Ama Türkiye’de kadın olmak…
*İşte o başlı başına bir mücadele.
*Neden mi?
Hayat standartları yükseliyor, eğitim seviyesi yükseliyor, bununla birlikte yaşam kalitesi istekler de şekil değiştiriyor. Herkes ailesi ve kendi adına daha iyisini istiyor. Fakat biz toplum olarak hala bazı şeyleri oturtamadık kafamızda. Yıllarca bir kişi çalıştı en az beş kişi yedi bu memlekette. Ve hiç kimse bu durumun anormalliğini farkına varmadı. Aksine; eşi çalışmak isteyen erkek, ben sana bakamıyor muyum? Ya da bir kadına bakamadı mı dedirteceğim kendime düşüncesiyle, eşinin çalışmasına engel oldu. Bırakın erkeğin eşinin yerine düşünüp karar vermesini, çevresindeki eş, dost, akrabalar da onları hiç ilgilendirmeyen tamamen kişinin kendi hayatını, geleceğini ilgilendiren konularda fikir yürütmekten hala günümüzde dahi vazgeçmediklerini görüyoruz maalesef.
‘Ne gerek var canım çalışıp da ne yapacak?’
‘Otursun evinde çocuğuna baksın.’ Şeklindeki anlamsız düşüncelerini rahatlıkla paylaşabiliyorlar.
Bu ülkede düne kadar kadının çalışabilmesi yasayla eşinin iznine bağlıydı. Eğer eş izin vermiyorsa kadın çalışamaz. (Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159.Maddesi Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlandı.) Şaka gibi dimi? Ama ben dün gibi hatırlıyorum bu yasanın değiştiği günü. Ve zamanın kültürlü tayfasından sayılan erkeklerin bile çoğunun ‘O ne demek yahu! Diye ayağa kalktığını…
*Ne kadar ayıp değil mi?
Erkeklerin ayağa kalkmalarından bahsetmiyorum canım ayıp dediğim o değil. Onlara benim söyleyecek sözüm yok. Ben o tiplerin artık kendi hallerine bırakılmasından yanayım. Ayıpladığım böyle bir yasanın olması ve kaldırılması. Beni bir kadın olarak o kadar yaralıyor ki…
Şaşıran gençlerin yüz ifadesini şu an görür gibiyim. İçinizden yok artık yahu olur mu canım böyle şey diyorsunuz. Bu bir şey mi daha ne yasalar var değişen okuyunca insanın kanı donuyor.
Hazır mısınız? gençler yazıyorum. (Erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanıyan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926’da kabul edildi.) Allah razı olsun ne diyelim.
*Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı son derece düşük.
2022 yılı verilerine göre toplam istihdam sayısı 31 milyon 14 bin kişi. Bu toplam sayının 20 milyon 243 bin erkek 10 milyon 757 bin kadınlardan oluşmaktadır. Erkeklerin hemen hemen yüzde 70’i kadınların ise sadece 4’te 1’i çalışıyor. Yani erkeklerin 3’te 1’i oranında. Kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 13,7 iken erkeklerde işsizlik oranı yüzde 7,7 olması da bu durumu özetler nitelikte karşımıza çıkıyor. Tüm bunlara rağmen kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam ediyor. Türkiye, dünya ekonomik forumu tarafından yayımlanan 2023 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde,134 ülke arasında 133. Sırada yer almış.
*Sonunculuğu 1 ülke ile kaçırmışız.
Hani hepimiz lise sıralarında dinlemişizdir, Felsefe Grubu dersi hocalarımızdan dünyada farklı farklı rollerimiz olduğunu, olacağını…
Okulda öğrenci, evde; ailenin çocuğu, büyüdüğümüzde; Eş, anne-baba, işe gittiğimizde; öğretmensek öğretmen rolüne, yöneticiysek yönetici rolüne, doktorsak doktor rolüne bürünürüz bürünmeliyiz de.
Hiçbirini birbirine karıştırmamalıyız. Bu saydıklarım herkes için geçerli, sadece kadınlar için değil.
*Gel gelelim kadına!
Kadının rolleri bu kadarla kalmıyor. Saygıdeğer eş, anlayışlı anne, muhteşem ev sahibi, müşfik kadın, en iyi dost, kariyer sahibi, uyumlu, sabırlı, sebatkar, mülayim, iyilik sever…
*Özverili olmak hep kadına düşüyor.
Kadının bir yandan erkekler gibi çalışarak, erkeklerin paylaştığı koltuklarda kendilerine yer açmaya çalışırken, diğer yandan mantıklı, yırtıcı, kararlı olması gerekiyor. İşinde böylesine güçlü karakter sergilerken yorulan bedenini ve beynini, iş dönüşü eve dönerken geçirdiği zaman dilimi içinde yeniden formatlaması ve evinde şefkatli, anlayışlı ve uyumlu bir kimlikle ailesinin karşısına çıkması gerekiyor.
Bunca telaş ve koşuşturmanın arasında güzel olması da gerekiyor. Kadının.
Bitmek bilmeyen güzelleşme çabaları, ince kalmak, genç görünmek için yapılan diyetler, kürler, arasında koşuştururken, bir yandan işinde giydiği takım elbisenin arkasına saklamak, diğer yandan evinde olabildiğince ön plana çıkarmak yine kadının marifetine kalıyor. Yani toplumumuzda kadın, ister ev hanımı olsun ister iş kadını, ister Milletvekili ne olursa olsun ondan beklenen sorumluluklar aynı.
*Bizim ülkemizde kadına yüklenen bazı misyonlar var.
Yukarıda biraz bahsetmiştik; ev işleri gibi yemek yapmak gibi çocuklara bakmak gibi…vs.) Çalışsa da çalışmasa da bunları kadın yapmak zorunda. Algı ve oturmuş düzen ne yazık ki ağırlıklı olarak hala bu şekilde. Eğer kadın çalışıyor ve bunlardan birinden es kaza yakındıysa, ya da aldığı maaş kreş ve yol parasına ancak yetiyorsa…Duyacağı cümle; ‘E-çalışma o zaman.’ Olacaktır. Çözüm kadının çalışmaması mıdır? Yoksa çözüm kadının maddi manevi yükünün hafifletilmesi kadın ve erkek çalışan arasındaki ücret dengesizliğinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi midir?
*Siz hiç çocuğu oldu diye işini bırakan bir erkek duydunuz mu?
Çözüm: Her konuda olduğu gibi yine biz kadınların elinde. Eğer erkek çocuklarımızı yetiştirirken, kız çocuklarımızdan ayırmazsak, onları kız çocuklarımızdan üstün görmezsek, eşit davranır ve insan olarak herkesin eşit haklara sahip olduğunu ve aynı saygıyı görmeyi hakkettiğini, kendi hayatıyla ilgili sadece kendisinin karar verme hakkına sahip olduğunu ve kimsenin kimseye yaşamak istemediği bir hayatı dayatma hakkına sahip olmadığını anlatabilir ve bu doğrultuda yetiştirebilirsek, sorunu çözeriz gibi geliyor bana. Her zaman söylediğim birçok yazımda da artık sloganım haline gelen cümlem ile yazımı bitirmek isterim.
*kadına dişi değil kişi olarak bakıldığı gün, Türkiye düzelecek. Gelişecek! Ve çok daha güzel bir ülke olacak.
Yasemin Özcan Kaplan