En fazla hedef şaşırtan konumuz kulüplerin yaptığı ya da yapmadığı transferler. “İyi transfer yaparsan başarılı olursun, yapamazsan başarısız olursun” mantığı sürüyor. 

Olmadı teknik direktör gönderiliyor ve gelecek transfer dönemine kadar zaman kazanılıyor. Yani uzun süreli planlama, takım oluşturma, takım oluştururken genç oyuncuları kazanma gibi emek, beceri, öngörü gerektiren çabalar bizim için gereksiz. Bu yüzden de kulüp yönetimleri aşırı borçlanarak pahalı transferlerle taraftarın gözünü boyamaya devam ediyor. Dahası çözüm olarak uygulamaya çalıştığımız şeyler futbolumuzu geliştirmekten öte geriletiyor. Örneğin “Futbolcu yetişmiyor bu ülkede” sonucuna vardık ve önlem olarak yabancı futbolcu sınırlaması getirdik. Ama şimdiye kadar olan sadece yerli oyuncuların fiyatlarının yükselmesi ve gurbetçi oyunculara rağbetin artmasıydı. 

Futbolun gidişatında en büyük suçlu ise aslında en masum olan seyirci oldu yine. Çünkü her futbolseveri potansiyel suçlu olarak gördük. Üç-beş kişi yüzünden tüm taraftarı cezalandırdık. Saha kapatmakta rekor kırdık. Yetmedi Passolig’i çıkardık. Maça gitmeyi angaryaya döndürdük. Anlayacağınız taraftarı yıldırmak, tribünlerden uzaklaştırmak için her şeyi yaptık. Sonuçta futbol yerlerde sürünüyor ve tribünler boşaldı. Ama böylece hiç olmazsa seyirci sorununu (!) halletmiş olduk. Hakemlere ise sahada adaleti ve asayişi sağlasınlar diye geniş yetki verdik. Böylece onları maç yönetmenin ötesinde saha komiserine çevirdik. Hakemler de kendilerini kurtarmak için her şeye faul çalmaya başlayınca futbolu faul oyununa döndürdük. Şimdi ara ara da olsa iyi bir futbol izlediğimizde, iyi bir hakem yönetimi gördüğümüzde ya da tribünlere seyirci geldiğinde şaşırıyoruz artık.