İSTANBUL (AA) - Siyaset Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (SETA) İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Fahrettin Altun, Ortadoğu coğrafyasında yaşayanların küresel iktidar mücadelesinden olumsuz etkilendiklerini belirterek, "Bu sürecin öznesi olamıyor, nesnesi olarak ciddi anlamda sürecin mağduru konumunda oluyoruz. Fakat son dönemlerde bunun kırılması olarak önemli arayışların gün yüzüne çıktığını görüyoruz." dedi.

Altun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce düzenlenen, "Arap Gazeteciler İstanbul Buluşması"nda yaptığı konuşmada, bugünkü dünyanın, dünden daha zor bir dünya olduğunu ve daha fazla belirsizliklerle dolu hale geldiğini söyledi.

Küresel siyasetin sertleştiği ve belirsizliklerin arttığı dünyada özellikle bölgenin (Ortadoğu'nun) daha büyük zorluklarla karşı karşıya geldiğini ifade eden Altun, "Küresel ölçekte çok büyük bir hegemonya mücadelesi yürütülüyor. 1945 sonrası düzen, ciddi anlamda sarsılmış durumda. 1990'lı yıllara gelindiğinde artık tarihin son bulduğu, Amerika lehine dünya düzenin şekillendiği, yeni dünya varsayımında bulunuluyordu. Batılaşma düzeninin artık Amerikan öncülüğüne son bulduğu nihai noktasına geldiği ifade ediliyordu. Fakat geldiğimiz nokta itibarıyla böyle bir durumla karşı karşıya değiliz. Daha anarşik ve çeşitli düzen arayışları söz konusu. Bu düzen arayışları içerisinde farklı bölgesel güçlerin öne çıktığını görüyoruz. Küresel aktörlerin, bölgesel alanlarda hegemonya mücadelesi vermeye başladıklarını görüyoruz." diye konuştu.

- "Bölgesel kaostan en fazla Türkiye etkilendi"

Bu coğrafyada yaşayan insanların küresel iktidar mücadelesinden olumsuz etkilendiğini aktaran Altun, şöyle devam etti:

"Bu sürecin öznesi olamıyor, nesnesi olarak ciddi anlamda sürecin mağduru konumunda oluyoruz. Fakat son dönemlerde bunun kırılması olarak önemli arayışların gün yüzüne çıktığını da yine görüyoruz. Buradaki en önemli mesele, bu bölge halklarının birbiriyle Batı üzerinden değil de doğrudan etkileşim içine girerek kendilerini özneleştirme çabası içerisine girmesidir. Bölge haklarının bu küresel kaotik ortam içerisinde ayakta kalmakla ilgili daha doğrudan bir arayış içerisine girmeleridir. Türkiye bu anlamda gerek küresel iktidar mücadelesinde gerekse bölgesel kaostan en fazla etkilenen ülkelerden biri konumunda."

Arap gazetecilere Türkiye'nin siyasi değişimi konusunda bilgi veren Altun, konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye, Suriye konusunda Suriye'den sonra en fazla etkilenen ülke. Terör örgütlerinin saldırılarından en fazla Türkiye mustarip oldu. Birbiriyle mücadele eden terör örgütleri Türkiye'ye karşı bir arada hareket etmeye başladı. DEAŞ ve PKK birlikte Türkiye'ye karşı saldırdı. Ülkenin toplumsal barışına saldırdılar. Türkiye'de terörün mahiyeti değişti ve doğrudan büyük şehirlerde terör olayları yaşandı. Farklı bir Türkiye'yi yıpratma savaşı ile karşı karşıya kaldı. Özellikle 2013'ten sonra bunun kaynağında yeni bölgesel gelişmeler vardı. Türkiye, bu bölgesel gelişmelerde aktif rol alma çabası içinde oldu. Bunun önüne geçmek için Türkiye'ye karşı pek çok saldırı gerçekleşti. Bu, bir tür yıpratma savaşıydı. Bu savaş, Batı'dan Türkiye'ye yönelik olarak karşımıza çıktı. Türkiye'de her şeyden önce siyasal istikrarı hedef aldı. Temel amaç ise Türkiye'de bir yönetim değişikliğini meydana getirmekti."

Altun, saldırıların Türkiye'nin bölgesel politika izlemeye başlaması ve bölgesine Batı üzerinden değil, doğrudan seslenmeye ve direkt temas kurmaya başlamasından kaynaklandığını dile getirdi.

Türkiye'nin izlediği bağımsız dış politikanın yarattığı rahatsızlığın, müdahalelerin önünü açtığını vurgulayan Altun, şunları kaydetti:

"2013'ten sonra bu müdahaleleri gördük. Gezi kalkışmasında gördük. FETÖ'nün 17/25 Aralık tarihinde kendi devlet içerisine sızdırdığı elemanlarının yargı ve emniyetteki güçlerini kullanarak yürüttükleri kumpas ve darbe girişimiyle gördük. Fakat en somut halini 15 Temmuz 2016'da gördük. FETÖ, devletin içine sızmış unsurları üzerinden bir darbe yapmaya kalktı ve bu Türkiye'deki yönetimi projesini meydana getirmek için en net adımı atılmış oldu. Türk halkı bir demokrasi mücadelesi verdi. Burada da bütün Arap dünyası ve sizler Türk halkının yanında durdunuz."

- "Güçlü siyasi liderlik, kaotik ortamda Türkiye'nin en önemli sermayesi oldu"

Saldırılara rağmen Türkiye'nin bölgesiyle doğrudan ilişki kurma, işbirliğini geliştirme arayışlarını sürdürdüğünü hatırlatan Altun, Akara'nın, Kudüs başta olmak üzere bölgesel krizlerin son bulması için elinden gelen bütün gayreti gösterdiğini belirtti.

Saldırı ve müdahale girişimlerinin, Türkiye için çok ciddi sosyo-ekonomik etkileri olduğuna dikkati çeken Altun, "Türkiye, mülteci akınıyla karşı karşıya kaldı. Türkiye, en fazla Suriyeli mülteciyi misafir eden ülke konumunda. Her şeyden önce Türkiye, bu kaotik ortamda siyasal istikrarı dolayısıyla ayakta kalabildi. 2002 yılından itibaren siyaset, çözüm merkezi haline geldi. Siyaset, itibar kazandı. Demokratik siyasetin gücüyle bu problemler aşılabildi. Güçlü siyasi liderlik de bu kaotik ortamda en önemli sermayesi oldu. Bu nedenle aslında Türkiye'de yönetim değişikliği arzusu içerisinde olan ve Türkiye'ye hükmetmek isteyen Batılı güçler, güçlü siyasal liderliğe vurmaya çalıştılar. Diğer taraftan halk, toplum bu sürece destek verdi. Bir anlamda bir seferberlik hali gelişti. Bu büyük saldırılar, bir anlamda toplumun pozitif anlamda siyasallaşmasına yol açtı. Çünkü her saldırı, Türkiye'nin istikrarına yönelikti. Sokaktaki vatandaşın gündelik yaşantısına yönelik saldırılardı. Toplum bunu 15 Temmuz'da gördü." değerlendirmesinde bulundu.

Altun, misafir gazetecilere, Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye'deki sığınmacılara yönelik atılan adımlar hakkında da bilgi verdi.

Suriye'deki iç savaşın uzun sürmesi nedeniyle sığınmacı sorununun kalıcı bir duruma dönüşmeye başladığının altını çizen Altun, Cerablus bölgesine yönelik Fırat Kalkanı ve Afrin'de gerçekleştirilen Zeytin Dalı Operasyonu ile vatanından kopartılmış insanların geri dönüşü ve güvenliklerinin sağlanmasının amaçlandığını anlattı.

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Fahrettin Altun, sözlerini şöyle tamamladı:

"Mültecilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması, toplumsal entegrasyonlarının temin edilmesi ve geri dönmek isteyenlerin terörden arındırılmış bölgelerde ikamet etmek isteyenlerin bölgelerine döndürülmesi, siyasi birlikte yürütülüyor. Şu an itibarıyla mülteci politikasının esasında bu var. Temennimiz, bölgemizin barış ve huzur içinde olmasıdır. Bölgedeki aktörlerin birbirleriyle doğrudan etkileşerek bölgenin sorunlarını, dışarıdan aktörlerin dayatmalarıyla değil, kendi buldukları çözüm önerileriyle yönetmesidir, sulha kavuşturmasıdır. Umuyorum bu toplantı, bu tür bir etkileşimin, birlikteliğin, ittifakın vesilesi olur."

Arap Gazetecilerin İstanbul Buluşması

Arap Gazetecilerin İstanbul Buluşması

Arap Gazetecilerin İstanbul Buluşması