İSTANBUL (AA) - MUSA ALCAN - TRT Belgesel kanalının yeni yapımlarından "Aile Olmak", bütün yıkıcı unsurlara rağmen, aile kurumunu ayakta tutmak için mücadele eden annelerin, babaların ve çocukların etkileyici hikayesini ekrana getiriyor.

Emre Karapınar'ın yönetmenliğini üstlendiği belgesel, cumartesi günleri yayınlanan her bir bölümünde farklı ülkelerde aileleri için elinden geleni yapanların hayatına odaklanıyor.

Rumman Yapım tarafından hayata geçirilen, 154 kişinin destek verdiği belgeselde, İHH İnsani Yardım Vakfı, THY ve TİKA gibi kurumların da katkıları bulunuyor.

Belgeselin yönetmeni Karapınar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üniversite eğitimi ve babasının işi dolayısıyla 10 yıl Avrupa'da yaşadığını söyledi.

İHH gönüllüsü olarak 2011'de Afrika'ya gittiğini anlatan Karapınar, "Çok ciddi bir sarsılma yaşadım. Çünkü iki zıt kutup, Batı ve Doğu. Her şey o anlamda 'uç'tu." dedi.

Karapınar, anne ve babası ayrı olduğu için kendisinin de aile mahrumiyeti yaşadığına dikkati çekerek, Avrupa'daki bireysel yaşam neticesinde bireylerin aileden mahrum yetişmesine de şahit olduğunu dile getirdi.

- İnsani önceliklerle gidildi

Afrika'ya gidince bazı şeyleri fark ettiğine işaret eden Karapınar, "Bir çocuk merhameti, paylaşmayı, sevgiyi ailede alıyor. Doğum anında annenin çocuğunu kucağına alması, ona dokunması, ilk sevgi ve merhamet burada oluyor. Ailelerin dağılması çocuk büyüdüğü zaman bunlardan noksan olarak yetişmesine sebep oluyor." diye konuştu.

Karapınar, ailenin toplumun temeli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Eğer aile sağlam olursa merhamet dünyaya yayılır. Biz bunu farklı coğrafyalarda, özellikle mahzun ve yoksul coğrafyalarda anlatalım istedik. Gerçekten o coğrafyalarda bütün imkansızlıklara ve problemlere rağmen aileleri için mücadele eden insanlarla karşılaştık. Aile kavramını en iyi oralarda anlatabileceğimizi düşündük. Ailenin ehemmiyetini anlatırsak, merhametin yaygınlaşmasına vesile oluruz. Dolayısıyla da aile kurumunu güçlendirmiş oluruz."

Belgeselde yer alan bölgelere insani önceliklerle gittiklerinin altını çizen yönetmen, "Çünkü insanlarla temas etmemiz gerekiyor. Sıfatlarınızdan sıyrılmadan o coğrafyalardaki insanlarla hemhal olamazsınız, çok zor. Çünkü bu sefer metaya dönüşebiliyor. Ekip olarak bu hali yaşadık. Mesela ilk yayınlanan bölümde, pirinç teraslarında yaşayan Beny'nin 1 yaşından beri annesinden mahrum büyümesi aslında kısmen kendi hayatımda da yaşadığım bir şeydi." ifadelerini kullandı.

- Hayattaki tezatlar bu belgeselde

Emre Karapınar, belgesel çalışmalarına iş olarak bakmadıklarını söyleyerek, "Üzerimizde devasa bir sorumluluk hissediyorduk her döndüğümüzde. 'Bölümü bitirdik, oh bitti' şeklinde bir hissiyat oluşmuyordu. Tam tersine, yapılacak çok şey, anlatılacak çok hikaye var. Korkunç bir sorumlulukla, omuzlarımız daha eğilmiş bir şekilde dönüyorduk." dedi.

Metin yazarı Abdullah Kibritçi de insani yardım sektöründe yer aldığı için zaten farklı bölgelere gittiklerini ve oralarda çok başka hayatlara şahit olduklarını belirtti.

Oradaki insanların sıkıntılarından bahseden Kibritçi, "Hiçbirisi bizim gündemimizde olan şeyleri dert edinmiyor, bambaşka hayatları, gündemleri ve hayalleri var. Zaten bunlara şahit oluyorduk. Zamanla bu şahitlikler biriktikçe anlatma ihtiyacı doğdu. Biz, o bambaşka hayatları, o uzaktaki insanları, bir şekilde onlara dokunma fırsatı olmayan insanlara anlatma ihtiyacı hissettik ve uzakları yakın kılmaya çalıştık." değerlendirmesinde bulundu.

Kibritçi, belgeselde hayattaki tezatların içinde çok sık gidip geldiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Kimi zaman çölün en ortasındayız ve suya ulaşmak için 9-10 gün boyunca suya yolculuk yapan deve çobanlarının hikayesinin peşine düşüyoruz. Birkaç gün sonra güzergahımız üzerinde konaklarken bambaşka bir hayatla karşılaşıyoruz. Şehrin ortasında, gelişmiş metropollerde suyun dansını görebiliyoruz. Bu bizi derinden etkileyen ve sarsan şeylerden bir tanesiydi. Hikayelerimizin çıkış noktasını da bunlar oluşturdu."

- "Bu işi gerçekten ciddiye aldık"

Görüntü yönetmeni Celal Topçu ise geriye baktıklarında büyük işler başardıklarını söyleyebileceğini dile getirerek, "Olayın içindeyken öyle değildi. Gerçekten sıkıntılı yanları vardı. Buradan kilometrelerce uzağa belli şartlarda gidiyorsunuz. Gerçekten zor şartlar, çöle gidiyorsunuz, yüksek tepelerde dağ başlarında çekim yapmak durumunda kalıyorsunuz. Elinizdeki teknik imkanların çok iyi olması gerekiyor. Onun için biz bu işi gerçekten ciddiye aldık."

Topçu, yaptıkları işin izleyiciden karşılık aldığını görünce daha da gururlandıklarını sözlerine ekledi.

İlk iki bölümde Filipinler'den Beny ve Suriye'den Fida öğretmenin hikayesini anlatan "Aile Olmak" belgeselinin 3. bölümü 9 Şubat'ta yayınlanacak.

"Rüyaların Peşinde" isimli bölümde, bir yandan yaşadığı adanın olumsuz şartlarıyla mücadele eden, bir yandan da hayallerinin peşinde koşan Zanzibarlı Amani'nin hikayesi anlatılacak.